Ne güzel anlatmışsınız bankasüransı, öyle bir anlatım ki, sanırsın sektörü bankalar omuzlamış, biz acenteler de sektörü seyre dalmışız. Ama insan merak ediyor, hani şu %80’lik kısmı üreten acenteler nerede? Yoksa görünmezlik pelerini mi giydik biz? Malum, sigortacılık deyince aklımıza sadece dijitalleşme, algoritma, yapay zekâ gelmiyor; sahada ter döken, müşterinin gözünün içine bakarak poliçeyi anlatan, risk danışmanlığı yapan binlerce acente de geliyor. Yani sigortacılık sadece tıklamakla değil, dokunmakla da olur. Bu noktada küçük bir adaletsizlikten de bahsetmeden geçmeyelim: Aynı sigorta şirketleri, acentelere protokol dayatırken kota, fiyat baskısı, üretim zorunluluğu gibi kısıtlamaları rahatça uygularken, bankalara bu kurallar birden yok oluyor. Onlara kota yok, fiyat baskısı yok, bol teminat, düşük fiyat… Adeta ballı börek! Üstüne bir de banka kredisi verirken, tüketiciye açık açık "bizden sigorta yaptırmazsan kredi de yok" deniyor. Tüketici Kanunu mu? Hadi canım sen de! Vatandaş da biliyor hakkı var ama konuşursa kredisi iptal olur diye susuyor. Yani hem yasa çiğneniyor hem sigorta satılıyor. Kendi yağında kavrulmak değil, başkasının zeytinyağında nar gibi kızarmak gibi bir durum bu! Elbette bankasürans da önemli bir kanal. Ama sigorta pastasını büyütme derken, pastayı sadece bir dilime göre şekillendirmek biraz garip olmuyor mu? Sonuçta bir milletin sigorta okuryazarlığını artıranların çoğu banka gişeleri değil, mahalle köşesindeki acentelerdir. Belki bir sonraki yazınızda, bu sektörün %80’lik yükünü omuzlayan acentelere de iki satır ayırırsınız. Biz hâlâ buradayız. Ne dijitalden kaçtık, ne gelişmeden. Ama bizde bir fark var: Biz, müşterinin sesini duyup, ona göre çözüm üretiyoruz. Hatta kahve bile ikram ediyoruz 😊Saygılar ve bol teminatlı günler dileriz.