Mesut Kökçü | Profesyonel Sigorta Aracıları Derneği Başkanı
Türkiye’de sigorta sektörü hızla dönüşüyor. Dijitalleşme, alternatif satış kanalları, değişen tüketici alışkanlıkları… Her biri ayrı bir dalga, ayrı bir yön. Bu değişimin merkezinde ise, yıllardır müşterisiyle birebir temasta olan sigorta acenteleri var. Ancak ne yazık ki, bu dönüşüm rüzgârında acentelerin sesi zaman zaman duyulmaz oluyor; sektörün yöneticileri ve karar vericiler, çoğu zaman acenteyi sadece “poliçe kesen” bir yapı olarak görmekle yetiniyor.
Oysa biz sadece poliçe satan değiliz. Müşteriyle sigorta şirketi arasında güven köprüsüyüz. İhtiyaç analizi yaparız, hasarda ilk aranılan kişi oluruz, kamu kararlarının getirdiği zorlukları müşteriye anlatan da yine biziz. Yani aslında taşın altındaki el, büyük oranda bizimki.
Geçtiğimiz haftalarda, tüm sigorta şirketlerinin genel müdürleriyle bir araya geldik. Toplantıda herkesin dilinde benzer bir cümle vardı:
“Acenteler bizim için çok değerli.”
İyi, güzel… Ama sahaya baktığımızda tablo biraz daha farklı. Bankasürans hızla büyüyor, dijital satış kanalları ivme kazanıyor. Acenteler ise çoğu zaman bu değişimin dışında bırakılıyor. Dahası, acenteler olarak biz de kendi içimizde fazlaca meşgulüz.
Birbirimizi eleştiriyor, iş modellerimizi yargılıyor, farklılıkları zenginlik olarak görmek yerine ayrışma sebebi yapıyoruz.
Bugün acentelik mesleğinde farklı iş modelleri var:
– Yerel hizmete odaklanan butik yapılar,
– Belirli branşlarda uzmanlaşan niş acenteler,
– Şubeleşerek yaygınlaşan iş ortaklıkları,
– Dijital pazarlama ile müşteri toplayan ve çağrı merkezleri üzerinden hizmet veren organizasyonlar…
Tüm bu stratejiler ticari tercihlerdir. Mevzuata uygun olduğu sürece her biri saygıyı hak eder. Ancak ne yazık ki bazı meslektaşlarımız, “haksız rekabet” söylemiyle diğer acenteleri ötekileştiriyor. Bu tavır, tam anlamıyla bindiğimiz dalı kesmektir. Unutmayalım, farklılık kavga sebebi değil, zenginliğimizin göstergesi olmalı.
Bugün bazı sigorta yöneticilerinin acentelere bakışı ne yazık ki “düşük maliyetli satış işçisi” algısına dönüşmeye başladı. Bu sadece moral bozmakla kalmıyor, aynı zamanda mesleğin geleceğini tehdit ediyor.
Türkiye, sigortacılıkta dünyada en hızlı büyüyen ikinci ülke konumunda. Ancak sigortalanma oranımız hâlâ düşük. Yani büyük bir potansiyel var.
Peki bu potansiyelden kim yararlanacak?
Soru basit ama kritik: Acenteler bu büyümenin neresinde olacak?
Sigorta acentelerinin büyümesi, sektörle paralel ilerlemek zorunda. Kendi içimizdeki kavgalarla vakit kaybedemeyiz. Haksız rekabetin önlenmesi, sektörün itibarlı kalması ve kanun koyucunun görevini adil şekilde yerine getirmesi hepimizin yararınadır.
Bu süreçte SAİK başta olmak üzere tüm meslek örgütlerinin, yapıcı işbirliği içinde çalışması büyük önem taşıyor. Eleştiri değil, çözüm üretmeliyiz. Parçalanmak değil, birleşmek zorundayız.
Dileğim, sigorta acenteliğinin sürdürülebilirliğini sağlayacak adımların daha güçlü şekilde atılması.
Her bir meslektaşımızın; portföyünü büyüterek, itibarını koruyarak, meslektaşına omuz vererek ilerlemesi gerekiyor.
Çünkü unutmayalım:
Aynı gemideyiz. Birlikte batarsak, birlikte çıkarız.
SİGORTA
Az önceSİGORTA
40 dakika önceSİGORTA
42 dakika önceSİGORTA
44 dakika önceSİGORTA
49 dakika önceSİGORTA
55 dakika önceINSURANCE NEWS
4 gün önceSİGORTA
4 gün önceSİGORTA
7 gün önceSİGORTA
7 gün önceSigorta Güncel Sigorta Şikayet Güvence Haber Hasar Onarım Insurance News Ajans Sigorta Sigorta Kampanya Sigorta Ajansı Sigorta Sondakika Insurance News